BusinessWeek | 17 Ağustos 2015
Türk Akımı Türkiye için önemli bir fırsat. Ama Türk hükümeti mevcut dengeleri iyi tartarak ve gerçekçi bir politika izleyerek bu projeden en üst verimi alabilir
Mehmet Öğütçü | The Bosphorus Energy Club Başkanı
Enerji tarihinde yeni bir kritik eşikteyiz. Rusya’nın son aylarda hızlandırmak için yoğun çaba göstererek baskıyı artırdığı, Türkiye’nin ise fiyat indirimi ve bölgesel “hub” olma uğruna en elverişli tavizleri koparmak için ağırdan aldığı Türk Akımı projesi şayet gerçekleşirse, sadece Türk-Rus ilişkilerinde değil aynı zamanda bölgesel enerji ve jeopolitik denklemde de önemli bir dönüm noktası oluşturacak gibi.
Doğal gazda arz fazlası ve talep daralması nedeniyle satıcıdan ziyade alıcının üstünlük kurduğu “oyun değiştirici” yeni doğal gaz düzeninde hızla büyüyen talebi ve yüksek ödeme gücü ile Türkiye (ve ötesindeki Avrupa) hem Rusya hem de çevresindeki Azerbaycan, İran, Irak’ın Kürt Özerk Yönetim Bölgesi, hatta ileride Doğu Akdeniz gazı için çok cazip bir pazar.
Ancak, dünya dinamiklerinden bağımsız düşünülemeyecek bir durum ile karşı karşı- yayız. Öyle bir dünyadayız ki, hem küresel enerji oyunu, hem oyunun kuralları hem de oyuncuları değişiyor. Ve buna uygun esnek, yaratıcı politikalar geliştirmeyenler oyun dışında kalacak, eski düzenin etkisiz oyuncuları olmaya mahkum olacaklar. Bu itibarla, yeni küresel enerji düzeninin dinamiklerini, özellikle doğal gaz kapsamında, çok iyi okumak, Türk Akımı projesini bu çerçevede ve uzak görüşlü bir menzilde değerlendirmek gerekiyor.
Nükleer santrallerin Almanya ve Japonya’da 2030 başına kadar devre dışı bırakılma kararı, buna karşı yükselmekte olan ekonomilerin canlanması, kaya gazının ABD’yi neredeyse enerji bağımsızlığına yaklaştırması, LNG’nin doğal gazı bölgeselden küresel pazarlara taşıması, Rusya’nın tekel konumunun ciddi aşınması, Çin’in üretici bölgelere yatırımcı ve ithalatçı olarak yüklenmesi, İran ve Rusya yaptırımları, döviz kurlarındaki iniş çıkışlar, yenilenebilir enerji maliyetlerinin azalması, yeni yatırımların gerilemesi gibi nedenlerle dengeler yerinden oynuyor.
Yeni yeni arz bölgeleri enerji haritasında kendisini gösteriyor. ABD, dünyanın en büyük enerji süper gücü olma yolunda Rusya ve Suudi Arabistan’ı kaya gazı ve petrol sayesinde tahtından indirmek üzere. Arktik Bölgesi, Avustralya, Doğu Asya, Doğu Akdeniz. Jeopolitik gerilimler Güney Çin Denizi’nden Hürmüz’e, Libya’ya, IŞİD bölgesine, Karadeniz’e uzanan geniş bir hatta giderek artıyor.
Çin ve Hindistan’ın başını çektiği OECD dışı dünyadaki enerji talep patlaması nedeniyle artık enerji ticareti de batıdan doğuya akış şeklinde değişti. Kaynak milliyetçiliği yükselişte. 2035’e kadar yaklaşık 50 trilyon dolarlık enerji ve bağlantılı altyapı yatırımı gerekiyor. İklim değişimini yavaşlatma çabaları pek sonuç verecek gibi görünmüyor. Eskiden on yıllara yayılan enerji değişimleri teknoloji sayesinde bir iki yılda etkisini gösteriyor. 10 yıl önce kimse kaya gazının bu noktaya geleceğini öngöremezdi. Otomobillerde kullanılan yakıt tüketiminde yüzde 50 verimlilik kazancı, güneş enerjisinin depolanması mucizesi ve elektrikli araçların yaygınlaşması da öngörülemeyen diğer önemli gelişmeler oldu. Yakında her hane kendi enerjisini üretebilecek kapasiteye kavuşabilecek.
Özellikle sermaye yoğun büyük enerji projelerinin yukarıdaki nedenlerle askıya alınması, hatta bazılarının iptal edilmesi önü- müzdeki dönemde arz kısıntısına yol açabilir. Orta sınıfın nüfus artışının, tüketim eğiliminin yükseldiği bir gelecekte bu durum kuşkusuz fiyatların yeniden artması ile sonuçlanabilir.
Yumuşak Karın
Enerji, Türkiye gibi hızlı büyüyen, önü- müzdeki dönemde dünyada en büyük 10 ekonomi arasına girmeyi hedefleyen bir ülkenin can damarı. Ama yüzde 93 petrolde ve yüzde 98 doğal gazda dışa bağımlı bir ülke için aynı zamanda “yumuşak karın”, tam bir ulusal güvenlik meselesi.
“Enerjiyi piyasa güçlerinin işlemesine mi bırakmalı ekonomi, yoksa kamu müdahalesi ile stratejik yönlendirme gerekli mi?” sorusuna siyah-beyaz yanıt verilmesi çok zor.
Petrol fiyatları daha bir süre düşmeye devam edecek. Suudi Arabistan, fiyatların 60 dolarda istikrara kavuşacağı düşüncesinde. Lakin, sadece eldeki fazla stokların eritilmesi bile en az 18 ay alır. Özellikle petrolde önü- müzdeki 24 ay zarfında, beklenmedik bir kriz patlak vermezse, artış beklenmiyor. Tam tersine İran’ın girişi, Amerika’daki üretimin artışı ve Çin talebinin düşüşü gibi nedenlerle 30 dolar seviyelerini bulması bile mümkün.
Bu aslında iki ucu da keskin bir bıçak sırtı. Fiyatın düşmesi, zaten yavaşlamış olan yatı- rımları durma noktasına getirecektir. Tüketici ülkeler için bir nimettir tabii ki. Türkiye gibi ülkelerin cari işlemler açığını nispeten azaltır, stratejik rezerv depolamayı teşvik eder. Şayet yukarı doğru ciddi hareketlenme olacaksa, bunu ancak 2016 ortasından itibaren yeniden bekleyebiliriz. Doğal gaz fiyatları da, LNG, yeni üretim sahaları, değişen sözleşme koşulları gibi nedenlerle düşüyor.
Türk Akım Neden Yavaş İlerliyor?
Türk Akımı işte böyle bir dönemde gündeme geliyor. Tarihte en fazla çatıştığımız ülkelerin başında gelen Rusya, bugün hem bölgesel jeopolitik hem de turizm, inşaat, madencilik, savunma sanayii alanlarında ikili ekonomik ilişkiler bakımından Türkiye’nin en önemli ortağı konumunda. Dahası on binlerce Rus gelinimiz var insani bağları pekiştiren. Ticaretin 100 milyar dolara çıkartılması hedeflerini ortak kabine toplantılarında konuşuyoruz.
Petrol, doğal gaz ve kömürde enerji ithalat gereksinimimiz önemli bir bölümünü sağlı- yor. Mersin Akkuyu’daki ilk anahtar teslim nükleer santrali tamamladığında ülke elektrik piyasasında da belirleyici olacak.
Türk Akımı sayesinde Rusya öyle bir stratejik hamle yaptı ki bir taş ile aynı zamanda birkaç kuşu birden vurdu. Putin, enerji satrancında usta bir oyun kurucu olduğunu bir kez daha gösterdi.
Hiç bir ekonomik fizibilitesi olmayan ve düşen petrol/gaz fiyatları, talebi ve AB engellemeleri ortamında varlık nedeni ortadan kalkmakta olan 63 milyar metreküplük Güney Akım projesini öldürdü, yerine kendisine rakip Güney Gaz Koridoru gibi diğer gaz projeleri tehdit potansiyeli de taşıyan Türk-Yunan sınırındaki gaz “hub”ı önerisini masaya koydu. Bu aynı zamanda Çin ile imzaladığı 400 milyar dolarlık Irkutsk gazı anlaşmasından sonraki en önemli Rus hamlesi oldu.
AB’nin rekabet gerekçesini ileri sürüp Rusya’yı Avrupa doğal gaz piyasasında kısıtlama çabalarına karşı bu proje Moskova’nın aynı zamanda yeni bir meydan okuması olarak da görülebilir. Ukrayna’yı devre dışı bırakarak Avrupa’ya doğal gaz ihracatının önemli bir bölümünü Türkiye ve Yunanistan üzerinden yapmayı planlayan Rusya ile keskin fiyat satrancı oyunu hız kesmeden devam ediyor.
Türkiye, Türk Akımı’nda temkinli davranarak, proje başlamadan önce kendi gelecek menfaatlerini ilgilendiren önemli her detayın garanti altına alınmasını istiyor. Rusya ise projenin ilk ayağının, planlandığı gibi, 2016 sonuna kadar bitmesi için hızlı davranmak zorunda.
Gaz piyasasında tok alıcı haline gelen Türkiye, geçmiş deneyimlerinin ve geleceğin dünya gaz dinamiklerinin ışığında Türk Akımı’nda “akıllı” hareket ediyor, acelesi yok; kılı kırk yararak her ihtimali hesapladığı için görüşmeler yavaş ilerliyor.
Bu nedenle de Rusya’nın Türk Akımı’nda hem kendi şartlarını dayatmada hem de hükümetler arası anlaşmayı imzalatmakta sıkıntı yaşadığını söyleyebiliriz. Türkiye, her detayı kendi menfaat mihenk taşına vuruyor.
Türk tarafının zorluğunun nedeni, geçmişte yaşanan “al ya da öde”, üçüncü taraflara satamama, fiyat hesaplama yöntemi gibi aksaklıklardan kaynaklanıyor. Ayrıca Batı’nın Rusya’ya yönelik ambargosu ile AB’nin rekabet kuralları kısıtlamaları da durumu karmaşıklaştırıyor.
Önümüzdeki dönemde AB’de gaz talebi sanıldığı kadar çok artmayacak. Dahası, Ukrayna krizinin doğrudan sonucu olarak Avrupa 2010’ların sonuna kadar Rusya’dan gaz ithalatını yüzde 25 civarında (45 milyar metreküp) azaltmayı planlıyor.
Yine de AB içinde gaz üretiminin azalması nedeniyle 2030’a kadar gaz talebinin AB’de 650 milyar metreküpe ulaşması, ithal bağımlılığının da 2020’ye kadar yüzde 75, 2030’a kadar ise yüzde 85’e çıkması bekleniyor. Bu talebi karşılamada Norveç ve Kuzey Afrika, ABD kaya gazı ve LNG’de artan ölçüde pay sahibi olacak. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjinin Almanya gibi ülkelerde elektrik üretiminde büyüyen payının gaz talebini sınırlandırması bekleniyor.
Rusya, 2019 sonuna kadar Ukrayna’dan gaz göndermeyi tamamen bitirmek istediğini söylüyor, arada çelişkili mesajlar gönderse de. AB ise tek başına Rus gazına bağımlı olmaktan korkuyor. Bu nedenle, Türkiye kendi aşamasına onay verse bile Brüksel’in de Yunan sınırına yığılacak 50 milyar metreküpe yakın Avrupa dağıtımı için ikna edilmesi gerekli.
Türk Akımı, Brüksel’i (ve de Washington’u) rahatsız eden bir proje. Mart 2015’te Ankara’yı ziyaret eden Avrupa Komisyonu’nun enerji politikalarından sorumlu üyesi Maros Sefcovic, “Bu kadar büyük miktarlardan bahsederken Avrupa’yla konuşup görüşmeden karar alamazsınız. Projeleri tek taraflı olarak değiştirip Avrupa gibi büyük bir doğal gaz müşterisine bu şekilde muamele edemezsiniz” diyor. Yunanistan’a gelen gazın, inşa edilecek doğalgaz dağıtım hatlarıyla Avrupa ülkelerine taşınması gerekecek. Bu altyapı yatırımını kim üstlenecek? Yunanistan, iflasın eşiğine gelmiş bir ülke. Rusya, yaptırımlarla, rublede yaşanan değer kaybı ve düşük petrol fiyatlarıyla zora girmiş durumda.
Bu itibarla, Türk Akımı projesinin ayağa kalkabilmesi için Rusya-Türkiye-Yunanistan ekseninde bir anlaşma yeterli olmayacaktır; Avrupa Birliği de mutlaka işin içerisinde olmalıdır.
Türkiye açısından alternatif gaz kaynaklarının çoğaldığı bir ortamda Rusya kritik bir ortak olarak önemini koruyacak. Gaz arzı konusunda elbette Azerbaycan, İran, Irak Kürt bölgesi ve Doğu Akdeniz yeni fırsatlar, elverişli fiyatlar sunuyor ama çoğu daha proje aşamasında. Rusya dünyadaki en büyük ikinci gaz pazarı, bizim de en büyük tedarikçimiz. Bu itibarla iki tarafı tatmin edecek kazan-kazan bir orta yol bulunması kaçınılmaz.
Türk Akımı’nın Güney Gaz Koridoru’na etkisi de hesaba katılmak zorunda. Önümüzdeki beş yılda tamamlanması öngörülen 45 milyar dolarlık Güney Gaz Koridoru’nun hızlandığı, Irak’ın kuzeyindeki Kürt gazının da 2018’den itibaren akmasına imkan sağlayacak nihai yatırım kararı öncesine denk geldi Türk Akım önerisi.
Hatırlarsanız 1990’ların başında Türkmen gazını getirecek Hazar Ötesi Gaz Boru hattı inşası yönünde karar alınmak üzere iken Moskova Karadeniz’in altından Mavi Akım’ı önerdi, kısa zamanda hayata geçirerek diğer seçeneği öldürdü. Nabucco ilk ortaya atıldığında da Güney Akım projesi piyasaya sürülmüştü.
Şimdi Şahdeniz-2, TANAP ve TAP süratle ilerlerken, yaşama şansı kalmayan Güney Akımı öldürülüp Türk Akımı öne sürülü- yor. İran, Doğu Akdeniz ve Türkmen gazı da hareketlenebilir. Bunu Ankara’nın görmediğini söylemek stratejik kapasitemizi hafife almak olur.
Böyle bir ortamda Ankara’nın hem ucuz ve ikmal güvenliği sağlam gaz tedarikini sürdürmesi, hem Rusya ile mevcut 33 milyar dolardan 2020’ye kadar 100 milyar dolara tırmanacak ticaret hacmini, 50 milyar dolarlık taahhüt işlerini, yatırımları, turizm, savunma işbirliğini sekteye uğratmaması hem de Batı ile ilişkilerini “Rusya mı, Batı mı?” ikilemine indirgemeden yürütmesi gerekiyor.
Kolay bir denklem değil. Muazzam yaratıcılık, diplomatik beceri, müzakerecilik ve doğru uzun vadeli öngörü olmazsa olmaz koşullar bu işi başarıyla sonuçlandırmak için.
Şayet Rus gazı diğer gaz kaynaklarını piyasa dışına itmek sonucunu doğurmayacaksa, AB’ye 200 milyar metreküplük ithalat gereksiniminin yarısını Türkiye üzerinden göndermek hiç fena bir seçenek değil. Tabii burada “şayet” sözcüğünün altını çizmek gerekiyor.