Capital Dergisi | Kasım 2016 Sayısı | Enerjik Bakış Köşesi | Mehmet Öğütçü |
Ne yazık ki, kapı komşumuz olan Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da büyük resmin dışında tutuluyoruz. Bölgenin en büyük askeri ve ekonomik gücü olmamıza rağmen verdiğimiz tepki – akılcı, uzlaşmacı, gerçekçi olmadığı, eski husumetleri canlandırdığı, güveni zedelediği için – bizi oyunun daha da dışına itiyor. Haklı olduğumuz konularda haksız duruma düşüyoruz.
Arap, Kürt, Fars ve Türkmen yüzler ekranda gözükse de nihai analizde, bölgenin geleceğini belirlemede Washington ve Moskova yaşamsal rol oynuyor. İŞİD’in Musul ve Rakka’dan temizlenmesi, İsrail’in güvenliğinin sağlanması, bölgede İran, Irak, Türkiye, Suriye ve Mısır arasındaki yeni güç dengesinin oluşturulması, bunlarla yakından bağlantılı enerji kaynaklarının işletilmesi, yüksek değerli pazarlara taşınması temel amaçlar. Bunlara, belki henüz sırası gelmemiş olan Mezopotamya suyunun paylaşılması hesabı da ilave edilebilir.
***
İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de yaşayan ve KDP, PUK, PJAK, Goran, PKK, PYD gibi farklı vizyonlara sahip Kürtlerin, bölgede birleşik bir devlet yaratma emelleri biliniyor. Irak’ın Kürdistan Bölgesel Hükümeti (KRG) bu oluşumun nüvesi. Sağlam gelir kaynaklarına kavuşmadan, Bağdat, Tahran ve Ankara’nın rızasını almadan, ABD’den yeşil ışık görmeden uzun vadeli hedefi olduğunu saklamadığı bağımsızlığı kazanması da mümkün görünmüyor.
Ayakta kalabilmesi ve çarkın dönmesi için aylık asgari 1 milyar dolar gelire ihtiyacı var. Türkiye’ye, petrol üretici ve tacirlerine de yaklaşık 5 milyar dolar ödenmesi gereken borcu bulunuyor. Petrol üretimini SOMO’ya teslim etmediği, petrol sahalarını kendi rızaları alınmaksızın uluslararası şirketlere cazip koşullarda uzun süreli üretim anlaşmaları ile verildiği, ihracat gelirlerinin paylaşılmadığı gibi gerekçelerle (ayrıca da bütçede para olmadığından) Bağdat, Erbil’in anayasal hakkı olan yüzde 17 bütçe payını uzun süredir ödemiyor.
Hem üretimin halihazırdaki günlük 500 bin varilin üzerine çıkamaması hem fiyatların 50 dolar ve (iskontodan dolayı) altında seyretmesi, hem yeni yatırımcı bulmakta güçlük çekmeleri, hem de İŞİD’in yarattığı güvenlik riskleri nedeniyle Erbil, bölge içinde ciddi ekonomik sıkıntı ile karşı karşıya. Suriye’den kaçan mülteciler de ağır bir yük teşkil ediyor.
KRG sınırları dışında kalan ihtilaflı alanlar ve Musul ile Kerkük’ün statüsü er ya da geç, özellikle de İŞİD’e karşı harekat tamamlandıktan sonra sıcak bir gündem maddesi olarak karşımıza çıkacak. Kerkük, İŞİD’in bölgeye sızma girişimlerine karşı Kürtler tarafından savunuldu ve zengin petrol yatakları Bağdat’ın denetimi altında olsa da kentin yönetimi halen büyük ölçüde KRG’nin elinde.
***
Musul’a yönelik İŞİD’i temizlemeyi amaçlayan harekatın başarısı için Washington KRG’nin ödemekte güçlük çektiği Peşmerge maaşlarını da karşılamaya başladı ayrıca Kerkük petrolünün KRG üzerinden Ceyhan’a akmasında Mart 2016’da yaşanan kesinti sorununu çözmek için Bağdat nezdinde baskıda bulundu.
Bu sayede, Eylül ayından bu yana Irak devlet petrol şirketi SOMO ile KRG arasında Haydar al-Abadi ve Necirvan Barzani’nin müdahalesi ile varılan anlaşma uyarınca, günlük 150 bin varillik Kerkük petrolü yeniden kuzeye akmaya başladı. Geliri, yüzde 50-50 aralarında paylaşılacak.
Yine ilginç başka bir mutabakat, geçtiğimiz Haziran ayında KRG ile İran arasında sağlanmıştı. Bağdat’ta etkinliği artan İran, KRG’nin üzerinde de ağırlığını arttırmaya çalışıyor. KRG petrol bakan yardımcısının ifadesiyle “Türkiye’ye münhasır bağımlılığı azaltmak” amacıyla günde 250 bin varil petrolün İran’a uzanacak bir boru hattı üzerinden taşınması yönündeki teknik görüşmeler olumlu sonuçlandı. Henüz resmi bir anlaşma imzalanmadı ama Kürtler bu şekilde petrollerinin Türkiye dışındaki güzergahlardan da taşınması yönündeki iradelerini ortaya koydular.
Bu şekilde, Kürt petrolü, Irak sınırına yakın Kermensahya da Tebriz rafinerilerine gönderilirken, KRG de bunun karşılığında İran’ın Körfez’deki limanlarından petrol alıp uluslararası piyasalara kendileri satabilecek. Aynı hatta paralel doğalgaz boruhattının da düşünüldüğü anlaşılıyor. Tabii ki Bağdat hükümetinin bu projeye onay vermesi gerekecek ki bunun güç olmayacağı ortada.
Kürt petrol ve doğalgazının en az yarısının İran üzerinden akıtılmasının yaratacağı jeopolitik yansımaları tahmin etmek güç değil. Bizim açımızdan daha önemli bir diğer “proje”, hem Tahran hem de Erbil’in, çok uzak bir ihtimal olsa da kendi petrol ve doğalgazlarını Irak ve Suriye’deki Kürt koridoru üzerinden Doğu Akdeniz limanlarına ulaştırması. Şu anda Türkiye’nin sert tepkisi ve Kobanı-Afrin arasındaki alana “Fırat Kalkanı” müdahalesi nedeniyle rafa kaldırılmış olan bu iddialı hedefin, fırsat yakalandığında yeniden masaya yatırılmak isteneceği kuşku götürmez.
***
Unutmayalım, 1935-1948 arasında Musul ile İsrail’in Hayfa limanı arasında faal olan, Kerkük petrollerini Ürdün üzerinden taşıyan 942 km’lik bir ham petrol boruhattı vardı. Gelen petrol Hayfa rafinelerinde işlendikten sonra Akdeniz’de İngiliz ve Amerikan kuvvetlerinin yakıt ihtiyacını karşılıyordu. 1948’de Arap-İsrail savaşının çıkması ve Irak’ın İsrail’e petrol pompalamayı durdurması üzerine boru hattı kapatıldı.
Hem bu gelişmeleri hem İran, ABD ve Rusya’nın bölgeye ilişkin Ankara çizgisi ne oldukça uzak düşen yaklaşımlarını dikkate alırsak, önümüzdeki dönemde kuru gürültü ya da tehditler ile değil; kimseyi dışlamayan çok dikkatli ve akıllıca bir satranç oyunu kurgulamamız, oynamamız gerekiyor.
Aksi takdirde bırakın yeni küresel düzeni, bölgenin en büyük gücü olarak hemen sınırlarımızın yanıbaşındaki bizim için yaşamsal önem taşıyan “Büyük Oyun”un dışında kalacağız.