capitalCapital Dergisi | Ağustos 2016 Sayısı | Enerjik Bakış Köşesi |

MEHMET ÖĞÜTÇÜ

Adam Smith’den Lee Kwan Yew’a değerler sisteminde de yaşanıyor. 1960’larda Japonya ve Doğu Asya birlikte dünya GSMH’sinin yüzde 4’ünü üretirlerken ABD, Kanada ve Meksika’nın payı yüzde 37 civarında idi. Bugün her iki bölgesel grup da toplam dünya GSMH’sının yaklaşık eşit hisselerine sahip. 40 yıl önce Çin dünya ticaretinin sadece yüzde 0,5’ini kontrol ediyordu. Şimdi dünyanın bir numarası. ABD’nin de AB’nin de en büyük ticaret ortağı.

Halen nüfusu 1 milyar 60 milyon olan Hindistan’ın çok uzak olmayan gelecekte Çin’i yakalayacağı hatta geçebileceği öngörülüyor. Nüfusunun çoğunluğu sefalet çizgisi altında (300 milyon kişi günde 1 dolardan az gelire sahip) yaşayan, yüzde 5’i ise Avrupalıdan farksız yaşam sürdüren Hindistan’ın öncelikle nüfus artış hızını yavaşlatması, fiziki altyapısını tamamlaması, iyi yetişmiş insan gücüne yeterli motivasyonu sağlayarak ülkede tutması (halen muazzam bir beyin göçü yaşanıyor), hukuk ve düzenleyici çerçeveyi saydam ve etkin hale getirmesi, KOBİ’leri hem ülkenin diğer bölgelerine, hem de küresel ekonomiye eklemlemesi gerekiyor.

Çin ve Hindistan’ın öncülük ettiği Asya-Pasifik ekonomileri, her ne kadar yüzde 6-7 aralığındaki “yeni normal” büyüme nedeniyle biraz yavaşlamış olsalar da, bunların yeni ağırlık merkezi haline geldiklerinden kuşku duyul- muyor. Zirveler, artık kimsenin tapulu mülkü değil. Dünya ekonomisinin tepesinde roller teknoloji, ekonomi, jeopolitik, kültürel zenginleşme sayesinde değişiyor, dönüşüyor, yeni aktörler yükseliyor.

Asya’nın bu göz kamaştırıcı ekonomik dinamizmine karşılık, Batı toplumları kitlevi işsizlik, ekonomik durgunluk, rekabet gücü kaybı, ticaret himayeciliği, eğitim kalitesinde ve yaşam standartlarında duraklama (hatta zaman zaman gerileme), nüfus yaşlanması, ırkçılık, şiddet ve benzeri sorunların pençesinde kıvranıyorlar.

Ne Amerika ne de Avrupalı ortakları artık bu yeni oluşmaya başlayan küresel oyunun senaryosunu tek başlarına yazma imkanına sahip. Ortaya çıkmakta olan manzara gücün dağılmakta, yayılmakta olduğu, politikanın ve ekonominin çeşitlendiği, tüm ülkelerin eskiden olduğu gibi Batılı tarza yönelmeye zorlanamadıkları bir manzara. Sınırları bu defa etnik, dini yoğunlaşmaları, şu ve enerji kaynaklarını, güzergahlarını da hesaba katacak şekilde yeniden çizme, etki sahaları yaratma yönündeki çabalar hız kazanıyor. Umuttan, heyecandan çok kaygı ve korku yaratıyor bu oyun. Zira direksiyonda oturmak isteyen çok sayıda şoför var, sadece uluslararası sistemde değil ülkelerin iç düzeninde de güç kayması yaşanıyor. Dahası, gidilecek istikamet ve gelecek beklentileri yeterince açık değil.