Yaklaşık bir yıldır Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile yatıp kalkıyoruz. Ondan önce benzer ilişkiyi Irak Başbakanı Nuri el Maliki ile denemiş, sürdürememiştik. IKBY ile enerji anlaşmalarına, Kuzey Irak’ın Kürt petrolünün dünyaya pazarlanmasına aracılık rolüne soyununca da Güney Irak’la ilişkilerimiz kopmuş, yaptığımız anlaşmalar iptal edilmişti. “Erbil’de varız, Basra’da yokuz” tablosu şu an lehimize gibi görünüyor, 6 ay sonra neler olabileceğini bilmiyoruz. Konu enerji de olsa dış ilişkilerin bu kadar kısa sürede değişkenlik göstermesi hiçbir ülke adına hayra alamet değildir. Bu kadar çabuk bozulup yapılan ilişkilerin ömrü de elbette kısa olacaktır.
Bağdat ile Erbil’in petrol paylaşım kavgasında Türkiye’nin uluslararası mevzuatları bir kenara bırakıp IKBY ile ilerlemeye çalışmasına, bugünlerde yaşanan gelişmelere bakıp “İyi strateji gütmüşüz” de diyemeyiz. Zira güdülen stratejiler, enerji politikaları maalesef milli değil, neredeyse tamamı İngiltere kaşeli. Mesela bu hengâme arasında, “İlk raunt Kürt petrolü”nün şeklinde verilen haberlere de itibar etmemek gerekir. Irak’ta mevcut atmosferde “Irak Federal Temyiz Mahkemesi, Bağdat yönetiminin, Ceyhan üzerinden yapılan petrol ihracatına itirazını oybirliği ile reddetti” gibi kararları dikkatlice okumamız icap ediyor.
Petrol ihracaatı kadar, petrolün sevkıyatı yani korsan bir şekilde Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’na eklemlenen Kürt petrol borusu da tartışmanın bir kenarında duruyor. Dolayısıyla Türkiye’de bu konularda estirilen ılımlı havalar uluslararası realitede gerçeği yansıtmıyor.
Ben, geçen yılın son aylarında, IKBY ile yapılan enerji anlaşmalarına gösterdiğim tepki noktasındayım. Hem anlaşmalar, hem de Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı’na korsan bir şekilde eklenen Kürt boru hattı girişimi yanlıştı. Çok değil 8-9 ay sabretmiştik olsaydık, bu kadar tartışmaların parçası olmazdık. Peki bu işin içine neden ve nasıl girdik? Kesinlikle İngiliz stratejisi sebebiyle bu kararları verdik.
ABD Enerji Bakan Yardımcısı Daniel Poneman’a, geçen hafta Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın da katıldığı Bosphorus Energy Club toplantısı için İstanbul’a geldiğinde, “Kırmızı çizgileriniz nedir” şeklinde soru yöneltilmiş. Poneman da, “Irak’ın kuzeyinde de, güneyinde de çıksa petrol Irak’ın petrolüdür” şeklinde bir cümle kurduktan sonra, Irak’ın toprak bütünlüğüne vurgu yapmış. Soruyu soran isimin Bosphorus Energy Club İcra Başkanı Mehmet Öğütçü olduğu notunu da düşeyim. Zira Öğütçü son bir yıldır gerek Genel Enerji’deki konumu gerekse İngiltere ile olan ilişkileri sebebiyle Türkiye’nin enerji politikalarına İngiliz stratejisini sokan isimlerden birisi. Enerji Bakanlığı yetkilileri umarım gelişmelerin farkındadır. Çünkü Amerika başından beri Türkiye’nin Irak politikasına karşı. Yukarıdaki açıklama da bunun bir kez daha teyidi, ama Mehmet Öğütçü bu ifadeleri bile “yumuşama” olarak sunabiliyor.
Petrolün piyasalara sevkıyatı ise ayrı hikâye. Geçen sene sonunda Kürt petrolünün Türkiye’ye günlük kapasitesi 420 bin varil olan ayrı bir boru hattıyla nakledilmeye başlanılması ve petrolün neredeyse tamamının İngilizlere ait olması yeterince ipucu veriyor olmalı. İngiliz Gulf Keystone’un Şaykan’dan çıkardığı 260 bin varil Kürt petrolünü İsrail alıyor. İsrail bu karışık ortamda Irak parçalansın, Kürdistan bağımsız olsun istiyor. Bunu Kürtlerin menfaati için istemiyor? Öte yandan Azerbaycan gazı demek BP-İngiltere anlamına gelirken, Kuzey Irak gazı için de İngiliz stratejilerine dikkat çekebiliriz. Yine İngiliz marifetiyle İsrail’in Levithan gazı için de Mısır’la anlaşmalar imzalanmış. Türkiye’ye değil Mısır’a gidecek ve burada birisi İngiltere’ye ait 2 LNG terminaline sevk edilecek. Mısır’ın da ihtiyacı var. Irak gazının önüne çıkacak rekabet de kalkacak. LNG terminali tekrar çalışacak, İngiltere’ye ve Avrupa’ya sevkıyat da sağlama alınmış olacak.