Capital Dergisi | Şubat 2015 Sayısı | Enerjik Bakış Köşesi |
Mehmet Öğütçü – London
Geleceğe dönük istikamet duygusu veren, hükümete, iş dünyasına, sivil toplum kuruluşlarına, uluslararası oyunculara ve daha da önemlisi birey olarak bizlere“çapa” işlevi gören, yatırımcılara uzun vadeli perspektif sunan 2023 vizyonu elbette ki önemli.
Lakin, şu anda kimsenin gözü bırakın o yılları, sekiz yıl sonra ne olacağını göremiyor. Tüm dikkatler hem içeride hem de dışarıda önemli gelişmelerin yaşanacağı, risklerin ve sıkıntıların ağır basacağı anlaşılan 2015’e kilitlenmiş durumda. Hatta önümüzdeki birkaç aya.
Siyasette halefiyet sorunu, Kürt sorununun çözüm süreci, “paralel yapı ile savaş”, üç milyona doğru tırmanan Suriyeli mültecilerin sosyo-ekonomik çalkantısı, dış politikadaki “sıfır komşu” ve “değerli yalnızlık” olgusu, “Ermeni soykırımı”iddialarının 100’üncü yıldönümü, küresel ligde sınıf atlatan yolsuzluk dalgası gibi konular bizleri konuşturacak, düşündürecek, kaygılandıracak.
Dünya, tarihi boyunca kendi kaderini dramatik biçimde değiştiren çeşitli devrimlere şahitlik yaptı. Ama hiçbir zaman içinde yaşadığımız bugünlerdeki kadar ‘hızlı ve devrimsel’ dönüşümler gerçekleşmedi. Biz de küresel sisteme ticaret, teknoloji, finansman, enerji güvenliği, ulaşım alanlarında öylesine sıkı sıkıya bağlandık ki artık uluslararası arenada yaşanan hemen her gelişme bizi kaçınılmaz olarak temelden etkiliyor.
Onun için gelin öncelikle bizleri etkileme potansiyeli olan dört ana küresel dinamiği anlamaya çalışalım:
BİR – ABD, 140 yıl sonra ilk defa dünyanın en büyük ekonomisi unvanını bu yıl terkediyor. Çin ekonomisi, IMF’ye göre, şu anda 17.6 trilyon dolar değerinde. Amerika ise 17.4 trilyon. 2020’ye kadar bu makas daha da açılacak: Çin, 27 trilyon, ABD ise 22 trilyon dolar. Uzun zamandır tanık olduğumuz dünya ekonomisinin ağırlık merkezinin doğuya kaydığı gerçeğinin berrak bir fotoğrafı bu. Artık Çin öksürünce dünyanın nezle olduğu bir döneme geçiyoruz.
İKİ – Petrol fiyatları, yarı yarıya düştükten sonra, yukarı doğru çıkmaya başlıyor. Gelecek alımları halen 75 dolardan yapılıyor 2015’in ikinci yarısı için. Çok beklenmedik bir gelişme olmazsa hesabınızı 2015 ortalaması 80-90 dolar düzeyinde yapabilirsiniz. Düşük fiyatlar yenilenebilir “yeşil” enerjinin hızlı yükselişini yavaşlatacak, ülkelerin rekabet gücünde ve cari işlemler açığında oynamalar yaratacaktır. Düşük petrol fiyatlarının tüketicilere ilave alım gücü şırınga etmesi olumlu ancak ülke yönetimleri fazla rehavete kapılmadan, kısa fırsat penceresinden yararlanarak, evlerinin içini düzene sokmak zorundalar.
ÜÇ – Jeopolitik gerilim ve riskler ne yazık ki azalmayacak. Tam tersine 2014’de olduğundan daha yoğun ve de ekonomi üzerine güçlü etki yaratacak şekilde devam edecek. Rusya’nın Kırım’ı ilhaki, Ukrayna’yı hedef alması, Orta Asya ve Hazar bölgelerine dişini göstermesi, buna karşılık Batı yaptırımlarının dozunun arttırılması bizi de etkileyecek. Putin’in, bu siyasi/ekonomik baskılar ve düşük emtia fiyatları karşısında havlu mu atacağı yoksa daha mı sertleşeceği belirsiz. Irak ve Suriye’de Sünni üçgeni yaratan IŞİD’in ilerleyişi devam ederse Türkiye’nin devreye girmesi gerekebilir. Nükleer anlaşmaya varılamaması ve yaklaşan Amerikan başkanlık seçimleri nedeniyle İran ile yakınlaşma ertelenebilir.
DÖRT – Teknolojinin sınır tanımayan özelliği, bilhassa da “dijital dönüşüm”, başka bir oyun değiştirici olarak karşımıza çıkacak 2015’de. “Akıllı” teknolojinin konuttan, iletişime, petrol üretimine, araçlardan uzay yolculuğuna kadar hemen her alana uyarlanması hızlanacak. Bizim enerji yoğun sanayilerden katma değeri yüksek alanlara süratle kaymamız, 2023’e kadar dünya çapında 10 küresel şirket ve marka yaratma stratejisine aşılmamız şart.
“Yumuşak Güç”e Dönüş
Hangi açıdan bakarsanız bakın Türkiye hatırı sayılır bir bölgesel güç.
Ekonomik büyüklüğü, nüfusu, askeri gücü, teknoloji ve yenilenme kapasitesi, özel sektör dinamizmi, eğitimli genç nüfusu, tarihi ve kültürel derinliği ve de coğrafi üstünlükleri ona doğal olarak bu konumu sağlıyor.
Bölgesinde serbest ticaret alanları yaratmak, işgücü ve sermayenin dolaşımına yeşil ışık yakmak, enerji akış yollarının merkezinde olmak, ihtilaflarda güvenilir arabulucu olmak, ortak kabine toplantıları düzenlemek yoluyla 2011’e kadar yumuşak güç statüsünü pekiştirmişti.
Futbol takımları, dizileri, laik-Müslüman-modern yaşam biçimi ile artan ölçüde cazibe merkezi haline gelmişti.
Ne zaman ideolojik saplantı, öngörü eksikliği, ve “dünya gücü” olmak gibi dizginlenemez büyüklük kompleksi baş gösterdi o zaman pazularını şişirmeye, başkalarının içişlerine, egemenlik haklarına müdahaleye başladı ve dantel gibi işlediği yeni“yumuşak güç” konumunu süratle kaybetme yoluna girdi.
Güven yaratmazsanız, tehditkar üslup kullanır, ikide bir pazularınızı gösterirseniz ne yazık ki ne sermaye çekebilirsiniz, ne ticaretinizi ve kültürel hinterland’ınızı genişletebilirsiniz, ne üretici ve tüketiciyi ikna edip enerji/ulaşım hub’i olabilirsiniz ne de Doğu ile Batı’yı, Kuzey ile Güney’i buluşturabilirsiniz.
Onun için 2015’te siz gelin ulusal menfaatlerimizi azamileştirecek, gerginlikleri en aza indirecek, refahımızı arttıracak şu“yumuşak güç” stratejisine geri dönün lütfen.
Zira ona alternatif olarak sunulan politika iflas etti; pragmatik şekilde gözden geçirip yeni bir rota belirlemezsek daha da kötüye götürebilir bizi.
Ne kadar okursan o kadar gelişme…
Bağımsız Eğitimciler Sendikası’nın “Türkiye’nin Okuma Alışkanlığı” raporu şaka gibi: Günde ortalama 5 saat televizyon seyreden Türk halkı, kitap okumaya yılda yalnızca 6 saat zaman ayırıyormuş. Gazete okuyanlarımızın yüzde 85’i de yalnızca spor ve magazin sayfalarını çeviriyormuş.
BM İnsanı Gelişim Raporu’nda kitap okuma sıralamasında, 86. sıradayız. Bir Japon bir yılda ortalama 25, bir İsviçreli 10, bir Fransız 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okuyor. Kitap için Norveçli 137, Alman 122, Güney Koreli 39 dolar ayırıyor. Dünya ortalaması 1,3 dolar iken, Türkiye’de bir kişi kitaba yılda ancak 0,45 dolar harcıyor.
İhtiyaç maddeleri sıralamasında kitap 235. sırada.
Eee, tüm bu verileri hazmettikten sonra ülkesinden, dünyadan bihaber, küresel ve ulusal düşünce gıdalarından yeterince istifade edemeyen nesiller nasıl yetişiyor, neden hala dünya rekabet liginin altlarında dolaşıyoruz, ne olacak bu memleketin hali diye sorma hakkımız var mı?