Capital Dergisi | Nisan 2018 Sayısı 

Mehmet Öğütçü | Enerjik Bakış Köşesi | 

Türkiye, büyük altyapı projelerini gerçekleştir­meye, dış borcunu çevirebilmeye, enerji arzını finanse edebilmeye, ödemeler dengesi ve ticaret açığını kapatabilmeye çalışıyor. Tüm bunları ba­şarabilmesi için hem ihracatını artırıp ithalatı düşürmesi hem de büyük ölçülerde doğrudan yabancı sermaye çekmesi gerekiyor. Aksi takdirde dünyadaki 13’üncü büyük ekonominin çarklarını döndürmek mümkün olamayabilir.

Dünyada bugün sermaye sıkıntısı yok. Bank for International Settlements’e sorulursa dolaşımda toplam 5 trilyon dolar var. Daha geniş açıdan bakan CIA ise piyasanın fiziki ve elektronik olarak toplam 80 trilyon dolar olduğunu söylüyor. Bizim için önem taşıyan doğrudan yabancı sermaye akışları geçen yıl ciddi bir düşüşle 1 trilyon 520 milyar doları buldu. 2018 sonu­na kadar ekonomik canlanmaya paralel 1 trilyon 850 milyar doları bulması bekleniyor. ABD. 2017 sonunda 311 milyar dolarla bu yatırımlardan aslan payını alırken Çin de 144 milyar dolarla ondan geri kalmıyor. En fazla sermaye çekenler aynı zamanda en fazla sermaye ihraç edenler de. Sadece ABD. AB ve Japonya değil artık başta Çin ve Hindistan olmak üzere BRICS ülkeleri de sermaye kaynağı olarak sivriliyor. Gelişmiş ülkelere daha fazla yatırım akarken gelişme yolundaki ülkeler jeopolitik gerilimler, politika belirsizliği ve ekonomik istikrarsızlık nedeniyle yatırımcıların radarına daha az giriyor.

Bizim gibi yerli sermayesi yetersiz, halkının tasarruf oranı düşük, dış borç yükü giderek ağırlaşan ama kalkınma için daha fazla kaynağa ihtiyaç duyan ülkeler için yaptığı ekonomik katkılar nedeniyle doğrudan yabancı sermaye gerçekten de elzem.

TÜRKİYE BU KONUDA NEREDE?

En son uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu “Bal “den “Ba2’ye düşürerek, not görünümünü “negatiften “durağana çevirdi. Böylece Türkiye’nin kredi notu yatırım yapı­labilir seviyenin iki not altına çekilmiş oldu. Sadece portföy yatırımcılarını değil doğaldan yabancı serma­yeyi de bu kararın etkileyeceği malum.

Son yıllarda Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye girişinin tatminkar olamaması, yakın coğrafyamızdaki jeopolitik risklere bağlanıyor. Jeopolitik risklerin yanı sıra maliyet, teşvikler ve ekonomik özgürlükler gibi faktörler de yabancı sermayenin kararında etkili. Kamu büyüklüğü, adli sistem ve mülkiyet haklan, para politikası sağlamlığı, ticaret serbestisi ve ilgili mevzuatı da göz önünde bulunduruluyor.

Yabancı sermaye ne bizim iyiliğimizi düşünen melek ne de bizi sömürmeye, dengelerimizi bozmaya çalışan şeytan. Ondan azami yaran sağlamak ülkelerin kendi elinde. Sermaye, kârlılığını artırmanın, hissedarlarına değer kazandırmanın ve üretimi daha da etkinleştirmenin yanı sıra siyasi etkiyi, hukuki baskıyı, düzenleyici kuralları, riskleri minimize ederek itibarını korumaya çalışacaktır.

Politikalar, mevzuat ve teşviklerle ülkeler yabancı sermayeyi kanalize edebilir. Özel önem atfettiği sektörleri, varlıkları koruyabilirler. Fransız hükümeti, 2000’li yılların Fransız firmalarının yabancı şirketlerce satın alınmasına güçlü şekilde direniyordu. Gıda ve içecek şirketi Danone’un önce Japonlara, sonra da Amerikan Pepsi’ye satışına “stratejik sanayi” gerekçesi ni kullanarak geçit vermedi. Yahoo’nun Fransız internet video şirketi Dailymotion’un yüzde 75’ini almasını da engelledi. Aynı şekilde Trump yönetimi geçenler de Çinli Canyon Bridge Capital Partners firmasının Amerikan teknoloji grubu Lattice Semiconductor’ı, 1 milyar 300 milyon dolara satın almasını milli güvenlik gerekçesiyle bloke etti. Meşhur Jack Ma’nın Çinli Ant Financial şirketinin MoneyGram’ı almasına. China Oceanwide Holdings Group’un yine Amerikan sigorta şirketi Gemworth Financial’ı ele geçirmesine de izin verilmedi.

Benzeri “ekonomik milliyetçilik” karar ve engellemeleri başka ülkelerde ticaret ve yatırını liberalizas-yonunu savunan birçok Batı ülkesinde son derece yaygın.

Bunun tam tersi olarak “milli ve yerli” okluğunu söyleyen ülkelerdeki stratejik sektörlerin cömertçe uluslararası oyunculara açıldığı örnekler de yaşanıyor. Sonuçta milli-yabancı dengesi bankacılık, sigortacılık, savunma sanayinde, gıda ve içecek gibi alanlarda bozuluyor.

Ancak “kaliteli”, yani sıfırdan tesis inşa eden, ileri teknoloji ve elverişli finansman getiren, yetenekli işgücü yetiştiren, istihdam sağlayan, dış bağlantılarını da ülkeye taşıyan, katma değer yaratan yabancı sermayenin tabii ki başımızın üzerinde yeri var. Çünkü uygun iklim yaratılarak cezbedilmesi, siyasi maharet sergilenmesi ve akıllıca kullanılması halinde yabancı sermaye bize küme atlatmada önemli katkı sağlayabilir. |